4 Ekim 2007 Perşembe

Atkı

Senelerden 2004, aylardan Ocak.. Ocak'ın ilk günleri, Boğaziçi'nde 1.Erkek Yurdu'nun ( ki o zamanlar yaşadığım yerdi ) study'sinde Fatma Nur,Melike, ben oturmuş yaklaşan finallere çalışıyorduk.. Şimdi çalışıyorduk dedim yalan oldu, final paniğine rağmen lak lak yapıyorduk.

Derken Nur döndü ve "Kuşum şu kısa film senaryo yarışmasına neden bir şeyler yazmadın sen? Yarın son gün haberin var mı?" dedi.. Ben de hakkaten ya neden yazmadım diyerek kalktım gittim odaya, oturdum masanın başına, yarım saat içerisinde bir öykü yazdım ve geldim.

Senaryo yarışmasının teması Aşk'tı, yani senaryoyu şekillendireceğimiz öykü, bir aşk öyküsü olmalıydı. Kızlar okudu yazımı, ilk yorum Melike'den geldi : "Cık, bu olmamış"
Nur da bu görüşü destekledi ve "kısa film yapacaksın Deniz eğer kazanırsan, bu kadar dialog fazla değil mi sence de? Tamam bu fikir güzel ama daha çok nesnelere odaklanan bir hikaye düşünsene" dedi.

Cümlesini bitirir bitirmez, yani o saniyede, Atkı'nın hikayesi, kurgusu aklıma düştü. Aklıma düştü diyorum çünkü bir yazar olarak hiç böylesine bir ilham gelme hali yaşamamıştım.Derken o gece yalnız başına odada yazıldı Atkı. Ertesi sabah, son gün katıldım yarışmaya. Kazandım, filmi çektik bir ay sonra. Öyküm aşağıda..

ATKI

Hızla ona yaklaşmakta olduğunu hissetti. Arkasını döndüğü anda karşısında onu bulacağını biliyordu. Ürperdi. Artık onun varlığını görmese bile hissedebilecek kadar aşık olduğunun farkındaydı. İlk başlarda çok tatlı gelen bu platonik aşk, artık korkutmaya başlamıştı Damla’yı.

Usulca çevirdi başını, evet yanılmıyordu, hızla ona doğru geliyordu Gökhan, onun ya da aşkının farkında olmadan. Rüzgârlıydı hava ve soğuktu, kimsenin sevmediği bir hava türüydü zaten bu kuru soğuk. Gökhan’ın da yüzü ekşimişti, muhtemelen bu havadan dolayı, bir an önce sıcak bir yerlere sığınma isteği okunabiliyordu gözlerinden. Damla uzaktan, iç çekerek, dudağını ısırarak, izlemeye koyuldu yakışıklısını, bir kerecik bile olsa dönüp ona bakması için neler vermezdi o anda, ama bakmıyordu Gökhan, gözleri onun olduğu yöne kaymıyordu bile. Her zamanki gibi Gökhan’ın üzerinde beyaz montu, bacağına kadar sallanan çantası, sıradan ama üzerinde yalnız Damla’nın ve Gökhan’ın tanıyabileceği, küçük olmasına rağmen Gökhan’ın her fırsatta orayı oynaması yüzünden gittikçe büyüyen eski bir sigara yanığı lekesi olan atkısı vardı. Sigara lekesi, atkı ve aşkı, Damla’nın zihninde birleşerek ona her seferinde Gökhan’ı hatırlatıyordu. Atkı’yı izlemeye başladı Damla, onun rüzgarda salınışını sevdi, özgürdü atkı, onu kıskandı çünkü sevdiği insanın boynundaydı. Bütün bu yaşadıkları, duyguları ona özgü müydü? Hayır değildi, hissettiği herşey daha önce birileri tarafından hissedilmiş, aşkını daha önce birileri yaşamıştı, belki de hala yaşıyordu, umutsuzluğa kapıldı, gözleri doldu.

Gökhan’ın kantine doğru yöneldiğini fark etmişti, normalde olsa hemen arkasından giderdi tanışmalarını sağlayacak bir rastlantının karşısına çıkması umuduyla, ama şu an bulunduğu bankın önünde buluşmak için sözleştiği arkadaşı arkasında bitivermişti bile.

Kantin gerçekten sıcaktı. Gökhan’ın ilk düşüncesi bu olmuştu soğuk ve rüzgarlı havadan kurtulduktan sonra. Gözleri boş bir masa aradı, derken Elif’i gördü, yıllardır uzaktan sevdiği kızı her yeni görüşünde aynı heyecanı yaşıyordu. Elif’ in hemen karşısındaki masanın boş olduğunu görünce bunun ilahi bir şans olduğunu düşündü, tereddütsüz gitti, karşısına oturdu. Fark edilmeye çalışarak ama aynı anda rahatsız olmamasını dileyerek izliyordu sevdiği kızın hareketlerini. Dakikalar ilerliyordu ama Elif en ufak bir şey hissetmemiş, bakışlarını tam karşısında oturmasına rağmen bir kez bile Gökhan’a yöneltmemişti. Bir hayaletin bile daha fazla şansı olurdu fark edilme konusunda diye düşündü Gökhan. Beğenilmemeyi çoktan göze almıştı ama varlığının Elif’e hiçbir anlam ifade etmemesi çok üzecekti onu. Aşkının tutkusunu bütünüyle yansıttığını düşündüğü bakışlardan bir süreliğine vazgeçti, düşünmeye başlamalı bir şeyler bulmalıydı. Tekrar baktı Elif’e, önünde açık duran gazeteye yumulmuştu. O anda aklına küçük, küçücük bir fikir geldi Gökhan’ın. Her aşığın yapmak istediği gibi, aşık olduğu insanı kendine benzetmeliydi, Elif’in ona ait olabilmesi, Gökhan’ın çaresiz tutkularının aşkla karşılık bulabilmesi için, Gökhan’a ait olan bir şey Elif’e de ait olmalıydı, sadece ikisinin paylaştığı bir sır gibi mesela, bir atkı gibi. Hızla kalktı, Elif’e doğru yürüdü, yürürken atkısını çıkardı ve Elif neler olduğunu çözemeden onun boynuna doladı. Zamanın sonsuzluğu içerisinde olabilecek en küçük dilimde ona bir bakış attı, sade giyinen Elif’e bu atkı çok yakışmıştı, zaten insan giysileri cinsiyet taşımamalıydı. Elif başını çevirdi, bu yabancı yüzün ona bu atkıyı verişine hiçbir anlam verememişti, birşey söyleyecek olduğu anda Gökhan eliyle sus işareti yaparak hiç konuşmadan hızlı adımlarla uzaklaştı.

Düşünme sırası Elif’teydi ama bu süre çok kısa sürdü, acelesi vardı derse yetişmeliydi ve bu atkı da burada kalmalıydı, onun değildi, o çocuk da galiba deliydi. Atkıyı çıkartıp yanındaki boş sandalyeye koyarken aklına geldi bu çocuğun ondan hoşlanıyor olabileceği, ama bu onun için o anda önemsizdi, tutup bu yabancının atkısıyla dolaşamazdı ortalıkta. Elif koşar adım çıktı kantinden.

Elif’in çıkışıyla, Damla’nın kantine girişi aynı ana rastlamıştı. Damla çok geç kaldığını düşündü, arkadaşını bırakıp geldiği için pişmanlık duydu, attığı yalan için de öyle. Gökhan yoktu, tam çıkacakken sandalyenin üzerinde yere sarkmış hatta hafifçe dokunmakta olan atkıyı fark etti, bu onun atkısıydı, unutmuş olmalıydı, işte istediği rastlantısına kavuşmuştu sonunda, sevindi, uzun zaman olmuştu gerçekten gülmeyeli, güldü özgürce.

Gökhan fakültenin önünde bir arkadaşıyla konuşuyordu, kantinden ayrılalı bir yarım saat olmuştu, Elif’i görmemişti ama neler düşündüğünü çok merak ediyordu. Derken tanımadığı bir kızın, elinde atkısıyla ona yaklaşmakta olduğunu gördü, Damla ona yaklaşırken gülüyordu, birkaç adım sonra karşısındaydı ulaşılmaz erkek.

“Kantinde atkını unutmuşsun, sanırım.”

Gökhan hiç bu kadar şaşırmamıştı şimdiye kadar, bütün olasılıkları teker teker düşünmeye başladı boş boş karşısındaki kıza bakarken, Damla çok doğal görünüyordu oysa, cevabını beklemeye koyuldu.


SON


Deniz ÇEVİK
Ocak 2004

Youtube'a aktardım sonunda filmi, ısrarlara dayanamayarak ;) Yazmayı hiç bırakmayacağım biliyorum ama yönetmenliğim de ışık yok sevgili arkadaşlar, sevgiyle kalın,

3 yorum:

turumcu dedi ki...

Nedense öyküyü okurken, hatta daha en başında, başlığı ilk gördüğüm anda, kırmızı bir atkı düşünmüştüm ben.

Göz dedi ki...

Kitabın etkileyiciliğini yakalayamayan filmler klasmanına girmiş bu kısa film. Hikaye çok şık olmuş, ellerine sağlık...

asli dedi ki...

önce izledim...cok begendim. okudum daha da cok begendim..