bir nevi günlükse bu site hakkı verilmeli..
sevgili blog,
bu yaz aylarını ve hatta güzü gerek sağlık gerekse gönül meseleleri ekseninde tatsız geçirdim biliyorsun..iş konusunda olumlu ya da olumsuz bir şey yaşamadım.. ancak burç sayfalarında mahşerin üç atlısı silüetinde yer alan sağlık-aşk-iş bölümlerinin sağlık ve aşk kısımlarında aylardır vasat altıydım ve bu durum da halet-i ruhiyemi kötü etkilemeteydi.. ama bu sabah bir ferahlama,bir huşu, bir huzur ve bir mutluluk halinde uyandım..
böyle bariz bir mutluluk ve huzur.. anladım ki öyle geçmişte yazdığım gibi yeni bir sabaha uyanacağım naraları ile, yok huzur arıyorum artistlikleriyle, yok şöyle yazarım böyle derinim cafalarıyla bu iş olmuyormuş :) kendiliğinden oluyormuş
ve şimdi bu yakaladığım mutluluğun başka birinin etkisiyle olmaması benim için en güzel olanı.. hayatıma giren birisiyle kapamadım bu kez eski mutsuzluklarımı, kendiliğinden iyileşmelerini bekledim..
şimdi gerçekten iyiyim, çok iyiyim..
Deniz
21 Kasım 2007 Çarşamba
13 Kasım 2007 Salı
cajon alamama halleri
Belki hatırlarsınız yaklaşık bir buçuk ay önce cajon(kahon diye okunur ) çalgısıyla ilgili bir yazı kaleme almıştım.( Bkz : hola ) Söylemesi ayıp bu yazıyı takriben bende bu çalgıyla ilgili bir dellenme durumu oluştu. Yani evet öncesinde de çok seviyordum velakin yazıyı yazınca accaip gaza gelip bir an önce edinmek istedim.
Kadınım yok ama neden kahonum olmasın serzenişiyle hemen internette sörçledim. Ülkemizde sadece bir çalgı dükkanında buna rastladım. Senkop müzik. Zaten ünlü de bir yer. Markalara baktım, fiyatlara falan, düşmez batmaz avrolu fiyatlar yerine dolarla paritelenmiş ürünler daha çok ilgimi çekti. Ama cidden bayağı bir çeşit vardı. Dedim ki içimden oğlum aletin sürümü manyak, bayağı seveni varmış.
Yazımdan sonraki ilk haftasonunda niyet ettim bu enstrümanı almaya. Cuma bizim Can'ı aradım.
Deniz : " Alo hafız ne yapıyon ? "
Can : "Ne yapıyım kanka ya ders çalışıyorum bitmiş benim hayatım" ( Tusa hazırlanıyor )
Deniz : "Bak gel yarın gezelim biraz kafanı dağıtalım hem, var bir planım "
Can : " Aha, olayın mı var ? "
Deniz : "Yok müdür ne olayı, cajon var ya hani sanduka ondan alcam"
Can : "Ya ben ne günah işledim de senin gibi bi kankam oldu, milletin kankası arar cuma der ki, kanki yarın ortam olacak akalım, sen arıyosun tahtadan çalgı alalım diyosun"
Deniz : "Oğlum var ya bu aletin sesini ambiyansını duyunca şu aksiyon odaklı halinden eser kalmayacak. Valla billa ilaç ruha. Bi görmen lazım sadece"
Can : "Deme la, harbi mi, bak o zaman varım, yarın ararsın beni, haydin ben dönüyorum derse"
Cumartesi öğleden sonra uyandım, bi kendime geldim çıktım diyene kadar saat 5 buçuk olmuş ( e anca tabi ), Can'la da 6da buluşcaz tünelin orada. Deli trafik 2.köprüde. Aylardan ramazan insanlar eşine dostuna iftara giderken ben cajon almaya gidiyorum,kendimi suçlu hissettim. Tek başıma bir arabada, insanlar doluşmuş arabalara. Kentimizde zaman zaman alakasız trafiğin oluşmasının nedenlerinden biri de benim o gün yaptığım gibi sorumsuz davranışlar bence.
Saat 7'de tüneldeydim, Can da yeni gelmişti. Akşam olmak üzereydi. Sıradan başladık dükkanlara girmeye. Bir kaç küçük dükkanda yerli ürünlere rastladık, markanın adı evrimdi ve kötü görünüyordu. Bir süre sonra baktık ki aslında sadece evrim markası var ortalıkta. Senkopa gittik evrim bile yok, beni nette aleni bir biçimde kandıran senkopta cajona dair bi şey bulamayınca umudum azaldı can havli janjan bir dükkana girdim ve orada buldum aradığım tarz bir kahon.
Uzun saçlı bir genç var dükkanı kapatmak üzereydi ama hazır müşteriyi görünce ikilemde kaldı.2 deneme ritmi attıktan sonra fiyatını sordum 300 dolar dedi, içimden hey maşallah derken dışımdan oluru bu mudur diye sordum, yüzde 10 peşin indirimi yaparız dedi. Siz ne kadarlık bir şey düşünüyordunuz diye sordu, 250 300 ytl arası ve taksitle bir şeyler almak istiyordum dedim, tamam işte bu uygun dedi. Kafada yaptığım kabaca hesaba göre 350 ytl peşin istiyordu ve söylediğim bareme uygun diyordu. Satıcılık bu olsa gerek dedim içimden.
Tam ikna olacakken sordum, kılıf da vereceksiniz değil mi? Çocuk hayır dedi, kafa bulma dedim, ciddiyim dedi. O tahtayla yağmurda camurda ne yapacaktım nasıl taşıyacaktım çalgıyı, böyle mantık olmazdı, alet de alınmadı zaten.
Şu an Bursadayım, İstanbul'a dönünce bu haftasonu bir girişimde daha bulunacağım, haydi hayırlısı.
Kadınım yok ama neden kahonum olmasın serzenişiyle hemen internette sörçledim. Ülkemizde sadece bir çalgı dükkanında buna rastladım. Senkop müzik. Zaten ünlü de bir yer. Markalara baktım, fiyatlara falan, düşmez batmaz avrolu fiyatlar yerine dolarla paritelenmiş ürünler daha çok ilgimi çekti. Ama cidden bayağı bir çeşit vardı. Dedim ki içimden oğlum aletin sürümü manyak, bayağı seveni varmış.
Yazımdan sonraki ilk haftasonunda niyet ettim bu enstrümanı almaya. Cuma bizim Can'ı aradım.
Deniz : " Alo hafız ne yapıyon ? "
Can : "Ne yapıyım kanka ya ders çalışıyorum bitmiş benim hayatım" ( Tusa hazırlanıyor )
Deniz : "Bak gel yarın gezelim biraz kafanı dağıtalım hem, var bir planım "
Can : " Aha, olayın mı var ? "
Deniz : "Yok müdür ne olayı, cajon var ya hani sanduka ondan alcam"
Can : "Ya ben ne günah işledim de senin gibi bi kankam oldu, milletin kankası arar cuma der ki, kanki yarın ortam olacak akalım, sen arıyosun tahtadan çalgı alalım diyosun"
Deniz : "Oğlum var ya bu aletin sesini ambiyansını duyunca şu aksiyon odaklı halinden eser kalmayacak. Valla billa ilaç ruha. Bi görmen lazım sadece"
Can : "Deme la, harbi mi, bak o zaman varım, yarın ararsın beni, haydin ben dönüyorum derse"
Cumartesi öğleden sonra uyandım, bi kendime geldim çıktım diyene kadar saat 5 buçuk olmuş ( e anca tabi ), Can'la da 6da buluşcaz tünelin orada. Deli trafik 2.köprüde. Aylardan ramazan insanlar eşine dostuna iftara giderken ben cajon almaya gidiyorum,kendimi suçlu hissettim. Tek başıma bir arabada, insanlar doluşmuş arabalara. Kentimizde zaman zaman alakasız trafiğin oluşmasının nedenlerinden biri de benim o gün yaptığım gibi sorumsuz davranışlar bence.
Saat 7'de tüneldeydim, Can da yeni gelmişti. Akşam olmak üzereydi. Sıradan başladık dükkanlara girmeye. Bir kaç küçük dükkanda yerli ürünlere rastladık, markanın adı evrimdi ve kötü görünüyordu. Bir süre sonra baktık ki aslında sadece evrim markası var ortalıkta. Senkopa gittik evrim bile yok, beni nette aleni bir biçimde kandıran senkopta cajona dair bi şey bulamayınca umudum azaldı can havli janjan bir dükkana girdim ve orada buldum aradığım tarz bir kahon.
Uzun saçlı bir genç var dükkanı kapatmak üzereydi ama hazır müşteriyi görünce ikilemde kaldı.2 deneme ritmi attıktan sonra fiyatını sordum 300 dolar dedi, içimden hey maşallah derken dışımdan oluru bu mudur diye sordum, yüzde 10 peşin indirimi yaparız dedi. Siz ne kadarlık bir şey düşünüyordunuz diye sordu, 250 300 ytl arası ve taksitle bir şeyler almak istiyordum dedim, tamam işte bu uygun dedi. Kafada yaptığım kabaca hesaba göre 350 ytl peşin istiyordu ve söylediğim bareme uygun diyordu. Satıcılık bu olsa gerek dedim içimden.
Tam ikna olacakken sordum, kılıf da vereceksiniz değil mi? Çocuk hayır dedi, kafa bulma dedim, ciddiyim dedi. O tahtayla yağmurda camurda ne yapacaktım nasıl taşıyacaktım çalgıyı, böyle mantık olmazdı, alet de alınmadı zaten.
Şu an Bursadayım, İstanbul'a dönünce bu haftasonu bir girişimde daha bulunacağım, haydi hayırlısı.
6 Kasım 2007 Salı
eskilerden
"olmak
ya da olmuş gibi göstermek her şeyi
bir renkli gözlük camı gibi ince
siyahın en korkuncu kadar küstah
sanırım ayrılık kadar acıdır
tekrar görüşmek
yeniden ayrılacağını bilerek
ancak sayılabilecek kadar çok zaman var
konuşacak hiçbir şey kalmayıncaya kadar
güne düşmüş yarasalar gibi aptal
ve şaşkın bir halde bakışmak
olmasını istemek
keşke olsaydı demekten
başka çare kalmamış…"
Lise yıllarında dinlerdim Yaşar Kurt'u. Sokak Şarkıları albümünün hastasıydım, "deniz feneri" "hadi baba gene yap" "tahta tekerlekler" "bilgenin şarkısı"vs vs , cidden inanılmaz bir albümdü. Yukarıdaki şiir ise ikinci albumü "Göndermelerin" kapak yazısı. Sözlükte başlığı görünce hatırladım yeni çalışmalarını hiç sevmediğim ve bence müzik evrimini geriye doğru gerçekleştiren bu eski uykusuz geceler sırdaşını. Bi şarkısını daha hatırladım, sadece sözleri geldi aklıma,
"uzun uzun anlatamam herşeyi,
böyle olsun istemedim ben de.
sakın kal deme bana,
gidiyorum alışamadım bu kente.
suskun,deniz boyu martılar,
eve yalnız dönüyorum ben de.
sakın kal deme bana,
gidiyorum, alışamadım bu kente"
ya da olmuş gibi göstermek her şeyi
bir renkli gözlük camı gibi ince
siyahın en korkuncu kadar küstah
sanırım ayrılık kadar acıdır
tekrar görüşmek
yeniden ayrılacağını bilerek
ancak sayılabilecek kadar çok zaman var
konuşacak hiçbir şey kalmayıncaya kadar
güne düşmüş yarasalar gibi aptal
ve şaşkın bir halde bakışmak
olmasını istemek
keşke olsaydı demekten
başka çare kalmamış…"
Lise yıllarında dinlerdim Yaşar Kurt'u. Sokak Şarkıları albümünün hastasıydım, "deniz feneri" "hadi baba gene yap" "tahta tekerlekler" "bilgenin şarkısı"vs vs , cidden inanılmaz bir albümdü. Yukarıdaki şiir ise ikinci albumü "Göndermelerin" kapak yazısı. Sözlükte başlığı görünce hatırladım yeni çalışmalarını hiç sevmediğim ve bence müzik evrimini geriye doğru gerçekleştiren bu eski uykusuz geceler sırdaşını. Bi şarkısını daha hatırladım, sadece sözleri geldi aklıma,
"uzun uzun anlatamam herşeyi,
böyle olsun istemedim ben de.
sakın kal deme bana,
gidiyorum alışamadım bu kente.
suskun,deniz boyu martılar,
eve yalnız dönüyorum ben de.
sakın kal deme bana,
gidiyorum, alışamadım bu kente"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)